Ekosistemleri savunmasız hale getiren iklim değişikliği, biyolojik istilaların hızını görülmemiş seviyelere çıkardı. Coğrafi konumundan dolayı Türkiye’deki doğal yaşam da istilacı türler karşısında son derece savunmasız bir durumda. Doğal rekabetçileri bulunmayan bu istilacı türler, biyoçeşitliliği tehdit etmekte, yerli faunaya ve floraya önemli zararlar vermekte. Ayrıca ciddi ekonomik ve halk sağlığı tehditlerine de sebep olabilmekte. Bilimsel araştırmalara göre istilacı türlerin Türkiye’deki yıllık maliyetinin yarım milyar dolara ulaştığı hesaplanıyor.

Aslında biyolojik istilalar yeni bir durum değil. Tarih boyunca var olan doğanın temel ve ayrılmaz bir parçası olan istilacı türlerin popülasyonunda, küreselleşmenin etkisi ile bugüne dek hiç görülmemiş ciddi bir artış yaşanıyor.

İklim değişikliği, ekosistemleri savunmasız bırakıyor. Sıcaklık ve yağış gibi çevrenin önemli olgularını, aşırı hava olaylarının sıklığını, atmosfer bileşimini ve arazi örtüsünü değiştiren iklim değişikliği, istilacı türlerin coğrafi yayılışını hızlandırıyor. Bu durum, özellikle kırılgan habitatları tehdit ediyor. Birçok türün coğrafi yayılımı üzerinde en büyük etkiyi yapan faktörler ise yağış ve sıcaklıklar. Genellikle en başarılı istilacı türler ise geniş bir enlem aralığına yayılan ve böylece geniş bir iklim yelpazesine tolerans gösterebilen türlerdir.

Amerika Birleşik Devletleri genelinde 2022 yılında yapılan bir çalışmaya göre, 1960 ile 2020 yılları arasında istilacı türlerin yol açtığı maliyet, toplam 4.52 trilyona dolara ulaşmaktadır. İstilaların Türkiye’de yol açtığı maliyet ise yılda yarım milyar dolara ulaşmakta. Avrupa ve Asya’nın kesiştiği kıtalararası bir konumda bulunan ve geniş taşıma ağı ile ticaret bağlantılarına sahip olan Türkiye de, biyolojik istilalara karşı son derece savunmasız bir durumda kalmaktadır.

İstilacı organizmaların birçoğunun insan sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Yabancı türler, hastalık oluşturmakla kalmamakta aynı zamanda hastalığın taşınmasına da neden olabilmektedir. Yüzyıllar önce, çiçek hastalığı Kuzey Amerika’ya Eski Dünya’dan, Kara Veba ise Uzak Doğu’dan, istilacı olarak gelmişlerdi.

Daha yakın zamandan bir örnek olarak ise ABD’ye ithal edilen Asya kaplan sivrisineği (Aedes albopictus) verilebilir. Sarıhumma ve Batı Nil Virüsü gibi birçok virüsün etkili bir taşıyıcısı olan bu sivrisinek, yayılıp yerleşik hale geldiği çeşitli bölgelerde halk sağlığı konusunda ciddi endişeler yaratmaktadır. Bu tür, 2011’de Türkiye’deki ilk tespitinden sonra 10 sene içerisinde hızlı bir şekilde yayılarak hemen hemen bütün ülke ölçeğinde tespit edilecek yoğunluklara ulaşmıştır.

Tarih boyunca var olan istilaların endişe verici hale gelmesinin nedeni, bugün olağanüstü bir hızla gerçekleşmekte olmalarıdır. Bu durumda geniş ölçekli bir küresel farkındalık yaratılması ve eylem planları hazırlanmasını gerektiriyor. İstilacı türlerin, duyarlı ortamlara yayılmasının önlenebilmesi için gereken ilk adım, belirli bir ekosisteme tehdit oluşturan türlerin tespit edilmesidir.

İstilacı türlerde dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise yayılmanın çoğunlukla hızlı ve kontrolsüz oluşudur. Özellikle iklimlerin değişmesi, yeni istilacı türlerin, yeni iklim bölgelerine yayılmasının önünü açabilir. Karar vericilerin bu yeni istilalar konusunda hazırlıklı olması ve yayılma potansiyeline sahip popülasyonlara odaklanmaları, bu bağlamda önem taşıyor.